Yavaş
Yalnızca bekliyordum. Bankta oturmuş, sağ ayağımı valiz taşıma aracının ön ucuna koymuş önümden geçen insanlara bakıyordum. Grev var dediler. O yüzden pasaport kuyruğunda da iki saat beklemişiz. İşi yavaşlatmışlar. Alandan çıktığımda ise taksilerin sabah dokuzdan gece ona kadar çalışmadığını öğrendim. Geri dönüp alana girdim ve bir kahve ile sandviç alıp boş masası olan bir kafeye oturdum. Kısa bir süre sonra, taze hava alabilmek için dışarıda beklemenin daha iyi olacağını düşündüm. Taksilerin kalktığı yerin hemen karşısındaki banklardan birine oturdum. Yapacak bir şey yoktu. Henüz saat daha sekiz buçuktu. Herşey durunca zaman da esniyor. Bugün öyle uzundu ki. Çok şey yapmam gerektiği günler zamanın yetmediğini söyleyip dururum. Hiçbir şey yapmadan durmak sakin sakin...Bu duygu iyi geldi. Zamanın esnediğini hissetmek duygusu.
Bir türlü kalkmak bilmeyen uçakta da zamanımı kah okuyarak kah meditasyon yaparak değerlendirmiştim. Yanımdaki İtalyan delikanlı ta Vietnam'dan gelmiş ve yirmi saattir yollarda ve uykusuz olduğu için uçaktaki ayak pedallarından çıkan sesten aşırı rahatsız olmuştu. Onu da sakinleştirdim. O da bana kulaklık ve göz bandı verdi ben de uyumak isterim diye. “Çok uykusuz ve yorgunsanız nasıl olsa uyuya kalacaksınız. Rahat olun, o sesi duymazlıktan gelmeye çalışsanız daha iyi” dedim. Baktım birkaç dakika sonra uyuya kaldı.
Bu doğal sakinleştirici etkim bazen insanlarda esnemeye filan yol açıyor. Kendimi sakinleştirmeye de yarıyor tabi. Bütün bu olumsuzluk gibi algılanabilecek birbiri peşi sıra gelen olaylar sinirlerimi yıpratmadığına göre işe yarıyor demek ki. Tuhaf bir şekilde aşırı yorgun da hissetmeyip gayet güzel uyudum. Çok yoğun geçen bir teknik çalıştayın ardından yaptığım bu yolculuğun biraz daha hafif olması iyi ourdu ancak tam tersine adeta sabır haddimi sınadı. “Çile bülbülüm çile” diyecek olduysam da içimdeki korumaya çalıştığımı tahrip edilemez huzura sığındım yine.
Her zaman uzun yürüyüşleri çok sevdim ancak hep kalp ritminde yürüdüm. Aheste aheste uzun yürümek insanı şimdiki zamana mıhlıyor. Yürümek veya her hangi bir fiziksel aktivite eğer ruhuma, aklıma da iyi gelmiyorsa faydasız gelmiştir bana. Şimdilerde şu Fransa'nın güneyinde başlayıp İspanya'da Santiago de Compostela'da biten yürüyüşü yapmayı düşlüyorum. Yakın zamanda okuduğum bir röportaj depreştirdi isteğimi. Veya bunu yapamazsam belki de en iyisi hayatın kendisini ömür boyu süren ağırbaşlı ve sakin, kutsal bir yürüyüş gibi yaşamak. Yürünebilecek her yolu bu duyguyla yürümek, acelesiz.
Yavaş, yavaş, yavaş, yavaş...