top of page

Olumlu Düşünmeye Çalışmak Üzerine

Şimdilerde pek moda oldu her daim olumlu düşünmeye çalışmak. Bombardıman halinde, pek çok kanaldan bu konuda yazılarla insanlara adeta mutluluk şerbeti şırınga ediliyor.

Evet, doğrudur. Sonsuz olasılıklarla dolu bu evrende, hatta evrenlerde, kötü olduğunu sandığımız bir olay kimbilir hangi iyi şeylere vesile olacaktır, bilinmez. Ancak unutmamak gerekir ki, tam tersi de eşit ölçüde olanaklıdır.

Her daim olumlu düşünmeye çalışmak konusunda ölçü kaçtığında bu neredeyse vurdumduymazlığa varıyor. Duygusuzluğa, duyarsızlığa...Bir şerbet içilmiştir ve diğer duygular bastırılmaya çalışılır. Üzüntü, öfke, umutsuzluk, korku, endişe, panik gibi gibi insana özgü doğal duygular, kaynakları anlaşılmadan inkar ediliyor. İnsan üzüldüğünde ağlayabilmeli, kızdığında öfkesini ifade edebilmeli, bunları ifade edebilmenin yollarını bulmalıdır. Endişe veya korkunun kaynağı yaklaşmakta olan bir tehlikeyi sezmekle ilgili olabilir ve kişinin kendini koruması, önlem alabilmesi için, abartılı olmadıkları sürece faydalıdırlar. Tüm bu duygular, tam olarak anlaşılmadan bastırıldıklarında insanı aşağıya çeken bir yumağa dönüşürler. Bir kedinin kusmak istediği tüy yumağı gibi.

Anselm Kiefler, Monuments Man, 1843

Her daim olumlu düşünemeyebiliriz ve bunun için suçluluk duymaya gerek yok. Çünkü her daim olumlu düşünmeye çalışmak son derece yorucudur. Önemli oan duygularımızı doğru biçimde, doğru kanallarla ifade edebilmemiz, deşarj edebilmemizdir.

Mümkün mü herkesin bizi sevmesi veya bizim herkesi eşit ölçüde sevebilmemiz? Herkesten eşit ölçüde hoşlanabilir miyiz? Bence, bütün mesele her kişiye, her canlı varlığa saygı duymak, varoluş haklarını tehdit etmemektir.

Hayvanları seviyorum ama yılanları, böcekleri sevemiyorum ancak onlara saygı duyuyorum. Biliyorum ki hep bilirkte bir bütünün, yaşamın parçalarıyız ve birbirimizin varoluşlarına hizmet ediyoruz.

İnsanları seviyorum ancak biliyorum ki insana en büyük acı yine insandan geliyor. Hatta en çok değer verdiklerimizden. Bu elbette kalplerimizi kapatmamız anlamına gelmiyor. Kırk dökük, bu riski üstlenerek, sonucuna razı gelerek devam etmek veya etmemek kişinin kendi kararına bağlı.

İnsan dibe vurmadan, en kötüsünü, en beterini yaşamadan korkusuzca yaşamayı da öğrenemiyor. Yaratıcılık o dip noktasından sonra başlıyor. Ancak cesur olanlar sanatta başarıya ulaşabiliyorlar ve bu başarıların hepsinin ardında çok derin duygular var.

Featured Posts
Recent Posts
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • Google Classic
bottom of page