Şimdi Uzaklardasın... Bir Sonbahar Dosyası
Serin fakat güneeli ışıl ışıl bir sonbahar gününde Bolonya'dayım. Geleli hayli zaman oldu ancak ben zamanın nasıl geçtiğini pek anlamadım. Yalnızca artık yavaş yavaş içimi dolduran özlem duygusundan dolayı epey bir zaman memleketimden ve oradaki sevdiklerimden uzak kaldığını takvimsiz olarak hissedebiliyorum.
Yaklaşık on altı yıldır bir İtalyan şirketinin Türkiye temsilcisiyim. Buna, yakın dönemde bir ikinci İtalyan şirketi daha eklendi. Her türlü yapının depreme karşı korunması amaçlı olarak teknolojik cihazların ülkemizde kullanılmasıyla ilgili bir iş. Farkındalık yaratmak adına organize edilen seminerler, toplantılar, proje süreçleri, daha sonra cihazların üretilmesi, uygulanması, vs. vs...
Her anti-sismik cihaz yapıya konmadan önce şartnamelere uygun olarak testlere tabi tutulmak zorunda. Projede öngörülen büyük bir deprem sırasında cihaz gerçekten beklenen performansı sağlayacak mı, bunu görmemiz gerekiyor. Bu amaçla yürütülen testlere projeyle ilgili tüm sorumlular nezaret ederler. Bir kamu kuruluşuna ait yapı ise,ilgili idarenin temsilcileri, tasarımcı firmanın, müşavirin, yüklenici firmanın temsilcileri. İşte bu noktada Türkiye ile İtalya arasında köprü vazifesi görüp bütün bu işlerin sorunsuz yürümesi için çalışan ve her türlü stresi filtrelemek durumunda olan kişiyim. Bu filtreyi sık sık temizlemem gerekiyor. Günümün ciddi bir kısmı “stress release – stresi bertaraf etme” pratiklerine ayrılıyor. Sabah rutin egzersizlerim bunun için. Düzenli spiritüel okumalarım ve tabi müzik, sanata olan aşkım, sevgim, hayata, sevdiklerime, doğaya olan aşkım...
İş dünyasında bulunan herkes üç aşağı beş yukarı bu dünyadaki sorunları, baş ağrılarını çok iyi bilirler. Detaylarına girmeye gerek yok. Her türlü sorunla da mücadele edebilmek için içsel-ruhsal bir güç gerekiyor.
Sevgili kızım Setenay altı yıldır Bolonya'da, Bolonya Güzel Sanatlar akademisinde öğrenim görüyor. Eğitim de görüyor diye eklemeliyim. Geçen hafta derslerinden biri esnasında profesörü, Marina Abramoviç'in “The Artist is Present” adlı belgeselini göstermiş. Bu belgeseli bilenler ne söylemek istediğimi anlayacaklardır.
Mühendislik işim nedeniyle Padova ve Rimini, kızım nedeniyle Bolonya bağlantılı İtalya yaşantımın ana hatları böyle. Çok şükür oğlum Japonya'daki araştırmasını tamamlayıp döndü de uykularım düzeldi. Son bir yıldır biri Uzak Doğu'da, diğeri ise Avrupa'da olan çocuklarım ve ben gezegenimiz üzerinde bir üçgen oluşturmuştuk. Uzaklarda olmak duygusu her daim içimde. Birine, bir yere uzak olmak. Birine veya bir yere kavuşurken diğerlerine veya diğer yere uzak olmak. İtalyanların çok sevdiğim kültür sanat kanalı RAI5 'de geçenlerde bir gün Woody Allen belgesesli vardı. Filmin sonlarına doğru karısıyla bir diyaloğu var. Diyordu ki: New York'da olduğum zaman Avrupa'yı, Avrupa'da iken de New York'u özlüyorum. Sürekli bir özleme hali yani. Onu o kadar iyi anladım ki. Ne oraya, ne buraya, ne öteye, ne beriye ait hissetmeme durumu.
Bütün bunların içinde müzik yapmaya, üretmeye devam edebilmek içimi her zaman umutla dolduruyor. Burada mühendislik işlerimle meşgulken en son albümüm Insula'nın “Transglobal World Music Chart” a girdiği haberini aldım. Sevdiğim, saygı duyduğum müzik üstadlarıyla aynı listede yer almak ne büyük bir onur ve sevinç kaynağı. O listede Kronos Quartet, Anuar Braheim, Djivan Gasparian ve başka üstadlar var. KDVS Radyosu Crossing Continents dünya müziği program yapımcısı ve sunucusu Insula'dan parçalar çalmadan önce “Son yirmi yıldır Türkiye'den çıkan en ilginç müzisyen. Geleneksel bir müzisyen değil fakat geleneksel motifleri uluslar arası müzisyenlerle çok güzel harmanlıyor” gibi şeyler söyledi. Bütün bu güzel gelişmeler, mühendislik yapmak suretiyle kotardığım müzik çalışmalarımın doğru yolda ilerlediğini, değer bulduğunu gösterdiği için içimi minnetle ve huzurla dolduruyor. Yeni yıla yeni projelerle gireceğimi bilmek de içimde güvenle karışık bir huzur duygusu yaratıyor. Çok yakında yeni albüm haberimi de yazacağım sizlere.
Diyebilirim ki, bu yıl hayatımın en güzel sonbahar mevsimini yaşadım. Doya doya yürüdüm. Geçen yaz sonuna doğru doğduğum dağ köyünde kırılan ve ciddi bir ameliyat gerektiren ayak bileğim iyileştiği için şükran duygularıma yönelik temrinmi tekrarlayıp durdum tanrıya. Ağaçların yavaş yavaş, her gün renk değiştirmelerini enerjilerini içime dolurararak izledim. Bu hayatta zaten kendime ağaçlardan başka hiç bir şeyi model almadım. Terakota, tuğla, taş, tarihi doku içinden fışkıran sonbahar renkleri arasında yol alırken İçimde sık sık “Şimdi Uzaklardasın” şarkısı dönüp durdu. Bu sabah uyandığımda da içimde bu şarkı çalıyordu. Ve sizinle TRT Müzik'teki Kanaviçe programımdan çok değerli keman üstadımız Baki Kemancı ile yorumladığım parçayı “soundclod” sayfamdan dinleyebilirsiniz.
Ve bir de sonbaharda toplayıp biriktirdiğim güzelliklerden bazıları: